Geçtiğimiz cuma Malta’daki oda arkadaşımla birlikte dünyanın en zengin ülkesi olan Lüksemburg ‘a gittik. Gerçekten toplu taşıma ücretsizdi. Her yer tertemizdi. Ve bir yerden bir yere ulaşmak hiç bu kadar kolay olmamıştı. Hem de hiç bilmediğimiz bir ülkede!
Biletlerimizi Şubatın 5’inde almıştık. İki kişi toplam git-gel bilet fiyatına 130 dolar ödedik. Oda arkadaşım Hilton’da team member olduğu için Double Tree by Hilton’da kalmayı tercih ettik. Rezervasyonumuzu da biletlerimizi aldığımız gün yapmıştık. Otel için de cuma giriş pazar çıkış olarak 100 euro ödedik, iki kişi için toplam.
Okulumuz olduğu için genelde tüm yurtdışı seyahatlerimizi cuma-pazar yapmaya çalışıyoruz. Uçuşumuz 6:05’teydi biz 3 gibi evden çıktık. Bolt çağırdım ve 20 dakika kadar bir sürede havaalanındaydık. 10.30 euro ödedik. Havaalanında check-in sırası çok fazlaydı biz evde check-in yaptığımız için direkt qr kodumuzu okuttuk ve geçtik. Aramalardan da geçtik sonra kapımızı bulduk ve orada uçuşumuzu bekledik. Uçağa bindik random koltuklar seçtiğim için arkadaşımla farklı yerlerde oturduk. 8:50 gibi Lüksemburg havaalanına iniş yaptık.
Hava durumuna gelmeden bakmıştım ve uçaktan indiğim anda 0 dereceyi iliklerime kadar hissettim. “Mobiliteit.lu” uygulamasını gelmeden indirmiştim. Hemen merkeze giden otobüsü buldum. 6 numaraya bindik “ücretsiz” bir şekilde. Ve merkeze gittik saat daha çok erken olduğu için yiyecek bir şeyler bulmak için beklememiz gerekiyordu. En erken açılan yer Burger olduğu için kahvaltımızı hamburger ile yapmak zorunda kaldık. 9 euro gibi bir şey ödedim sanırım buraya da.
“Notre Dame Katedrali”
Otel girişimiz 14:00’te olduğu için o saate kadar gezebildiğimiz kadar yeri gezmeye karar verdik. Hem uykusuzduk hem de çok üşüyorduk. Merkezi komple çarşı kısmını yani yürüyerek dolaştık. Sephora’dan hemen Ordinary serum aldım. Gerçekten bu markayı kullanmayı çok istiyordum. Bu kısımda gezdiğim en güzel ve kesinlikle ziyaret edilmeli diyebileceğim yerlerden birisi “Notre Dame Katedrali” oldu. Gerçekten büyüleyici bir ambiyansı vardı. Merkeze çok kısa bir yürüme mesafesinde, kolayca ulaşabiliyorsunuz. 1 Euro verip mum aldık ve dilek diledik. Güzel bir hatıra olarak her zaman benimle kalacak.
“Burada fransızca ve almanca konuşuluyor.”
Biraz daha dolaştıktan sonra hem yorulduğumuz hem de çok fazla üşüdüğümüz için bir yerde oturup sıcak çikolata içmeye karar verdik. “Wellem” diye bir yere oturduk. Ve buranın sevmediğim yanları oldu gerçekten. Sıcak çikolata asla sıcak değildi. Ve kadın fransızca konuşuyordu biraz anlaşmakta zorlandım. Bu arada Lüksemburg’ta genel olarak kullanılan iki dil var: “Fransızca ve Almanca”. Ama benim gözlemlediğim yoğun olan dil fransızca. Ve bu kafede içeceğimiz geldiği anda hesabı almaya geldiler masaya sanki take away istemişiz gibi hissettik. Bilmiyorum aşırı saçma geldi gelmişiz ve oturuyoruz ve içeceğimiz yeni gelmiş içmeden gidecek değiliz bana fazlasıyla kabaca geldi. Sıcak çikolata ya da sıcak çikolataya benzeyen içeceğe 5 euro ödedik.
“Lüksemburg 2 kısma ayrılıyor low city ve high city olarak.”
Merkezden asansörle low city kısmına indik buraya inmeden önce de yüksek duvarlardan low city manzarasının keyfini çıkarttık tabii ki. Asansörle aşağıdaya indikten sonra göl kenarında uzunca bir yürüyüş yaptık. Bu kısım benim gözümde daha zenginlerin yaşadığı yer olarak canlandı. Bu kısımda fazlaca Michelin Star Restaurant var. Bence bu da bir zenginlik belirtisi.
“Panaromik Asansör” kesinlikle abartılmış…
Tekrar high city kısmına asansörle geri döndük buradan biraz yürüdükten sonra panaromik asansöre geldik. Asansör ücretsiz. Burası bana bir tık pis geldi bilmiyorum belki de çok fazla kişi gelip camlı kısımda fotoğraf çekindiği için olabilir. Asansörü daha büyük ve daha fazla yeri görebileceğiz diye düşünüp heyecanlanmıştım. Hem aşağıya inmek çok kısa sürüyor hem de sadece tek bir yönü görebiliyoruz. Bana gereksiz abartılmış geldi ama gitmişken denemeden dönmeyelimcilerdenim.
Tekrar merkezden 4 numaralı otobüse binip otelimize geçtik. Tam giriş saatimizde oteldeydik. Odamıza yerleştikten sonra hemen havuz saatlerini vs kontrol ettik. Üzüldük çünkü spası yoktu… Bir süredir spa hasreti çekiyoruz soğuklar yüzünden. Neyse buna da şükür dedik. Odaya gidip akşama kadar uyuduk. Akşam uyanıp duş alıp hazırlandıktan sonra bir şeyler yemeye gitmeye karar verdik. Her yer merkezde olduğu için yine aynı 4 numaralı otobüsle kolayca merkeze geçtik. Ben oteldeyken tripadvisordan restaurant ve yemek araştırması yaptım. Ve bir yeri aşırı beğendim orada hindistan cevizli schinitzel çok meşhurmuş ve gerçekten denemek istemiştim. Şehrin low kısmındaydı. Yolları çözdüğümüz için kolayca ulaştık. Fakat restoranın tadilatta olduğunu gördük cidden yıkıldım.
Lüksemburg ‘ta güzel bir İtalyan restaurantı “SORMA”
Tekrardan şehrin high kısmına çıktık random bir restauranta girmeye karar verdik. Sorma adında bir restauranta girdik içerisi gayet kalabalık ve sıcak bir ortam gözüküyordu. Akşamı da felaket soğukmuş bu arada. Ben Napoli pizza(13.20) ve penne Napoli(15.50) sipariş ettik. Yanında da 2 tane içecek söyledik. İkisi de gayet güzeldi. Karnımızı doyurduk. Ben bir mağazaya aşık oldum hemen oradan bir t-shirt aldım sanırım o da 35 euroydu.
Kaybolduk!
Saat bir tık geç olduğu için anladığım kadarıyla otobüs hatları seyrekleşti. 4 numarayı kaçırdık ve uzunca bir süre 4 numara gözükmüyordu listede. Biz de uygulamada bizim rotaya giden farklı bir otobüse bindik. Sırf soğuk yüzünden beklemek istemedik. Ve otobüs bizi ıssız ve bambaşka bir yerde bıraktı. Gerçekten çok korkunçtu. Otel tarafına geçiş sadece zifiri karanlık bir ormanın içinden gözüküyordu. Korktuğumuz için tabii ki o yolu geçmeye cesaret edemedik. Ana caddeye çıktık ve geldiğimiz yolu geri yürüdük. Hem ellerim donuyordu bir yandan da haritayı kontrol etmek zorundaydım. Bir an önce otele ulaşmak istiyorduk. Yaklaşık yarım saat bir yürüyüş sonrası çok şükür otele sağ salim ulaştık. O saatlerde yollar da aşırı derecede ıssızdı.
Lüksemburg ikinci gün…
Sabah erkenden kalktık. Kahvaltı yapıp havuza girmeye karar verdik. Havuz biraz soğuktu ama yine de spor yapmak iyi geldik. Ve gelmişken değerlendirmek istedik açıkcası. Zengin kahvaltı yapmayı da özlüyorum Malta’da çünkü genelde sabahları hızlıca kızarmış ekmek yumurta yiyerek okula gidiyorum. Odaya dönüp hazırlanıp tekrar dışarı çıktık. Bugün ilk olarak metroya binmek istedik. Herhangi bir yere giderken metrolu olan güzergahı seçtim. İlk durağımız…
MUDAM modern sanatlar müzesi
Burayı bir sürü videoda ve yazıda gördüm. O yüzden de gitmeden dönmeyelim dedik tabii ki. Buraya giriş 8 euro. Girişte sırt çantamı dolaba kilitlememi istediler, çanta ile gezmek yasakmış. Sonra da size bilet olarak verilen stickerı üzerinize yapıştırıyorsunuz. Müzenin her yerinde görevliler üzerinizde sticker var mı yok mu kontrol ediyorlar. Bu müze için vaov mutlaka görmelisiniz diyemiyorum. Normaldi ama kötü de değildi. En azından farklı bir yer daha görmüş olduk. Buradan sonraki durağımız…
Lüksemburg şehir tarihi müzesi
Buranın farketmeden birçok kez önünden geçmişiz. Buranın giriş ücreti yetişkinler için 5 euro. Müze 5 kattan oluşuyor. İçeride asansörle ya da merdivenlerden inip çıkabiliyorsunuz. Aşağıdan yukarıya kadar Lüksemburg’un tarihi anlatılmış. Açıkcası biz bu müzeyi modern sanatlar müzesinden daha çok sevdik. Görülmeye değer diyebilirim.
Lüksemburg’un meşhur sandviçcisi “Charles”
Bugün de çok yorulduk çünkü sürekli merkezde oradan oraya yürüyoruz. Güzel bir yemeği hakettik. İzlediğim bir YouTube videosunda burada çok meşhur bir sandviçci olduğunu duydum. Ve bugün orada sandviç yemeye karar verdik. Arkadaşım da ben de “the Philly cheesesteak(13.50)” tercih ettik. Sanırım içeceklerle birlikte 16 euro gibi bir şey ödedim. Ama şimdiye kadar yediğim en güzel sandviç olabilir gerçekten bayıldık, muhteşemdi.
Buradan sonra ben yine dayanamayıp Sephora’ya gittim. Uzun zamandır istediğim Benetint’i kendi şehrimde bulamamıştım burada buldum ve almak istedim. 19 euroydu. Benim şehrimdeki fiyat ise bunun tam tamına iki katıydı. Ve kullandıktan sonra da iyi ki almışım dedim. Hem allık hem de ruj olarak kullanıyorum.
Laduree macaronları denemeye değer!
Laduree’u gördüğüm andan beri buradan mutlaka macaron denemeliyim dedim. Darısı bugünün başınaymış. Biraz sıra bekledik ama gerçekten beklememize değdi. Bir macaronun fiyatı 2.60. Geçtiğimiz haftalarda Brezilyalı bir arkadaşım Pariste yediğinin 8 euro olduğunu söyledikten sonra burada almak istedim. Limonlu, frambuazlı ve böğürtlenli aldım cidden aşık oldum. Türkiye’de yediklerim macaron değilmiş… Daha sonra Çin’den import ürünler getiren bir dükkana girdik. Burayı dün akşam görmüştük ama kapalıydı. Mochileri görünce mutlaka girmeliyiz diye bugün tekrar geldik ve buradan mochi aldık. Sanırım 6 euroydu. Ve buranın sahibi Türk çıktı belki sahibi değildi bilmiyorum. Ama bir çok yerde Türkler ile karşılaştık 3 gün boyunca. Sonra yine 4 numara ile otelimize geri döndük.
Dönüş günü…
Sabah yine erkenden kalktık ve kahvaltıya indik. Bugün son gün diye ve havuza girmek istemediğimiz için kahvaltımızı fazlaca uzun tuttuk. Odaya gidip duş alıp hazırlandık, check-out saatimiz 12:00’ydi. Ve tam 12:00’de otelden ayrıldık. Dönüşümüz 17:30’daydı daha çok zamanımız vardı 15:00 gibi havaalanında olsak bizim için yeterliydi. Tekrar 4 numara ile merkeze gittik magnet vs aldık. Biraz yine etrafta dolaştık. Bir kahve içmek istedik ve “La Table Du Pain”e girdik. Arkadaşım mereng yedi ben de blueberry tart istedim ve yanında latte içtim. Buraya ne kadar ödediğimi hatırlamıyorum ama 10 eurodan fazla değildi. Son olarak füniküleri de denemeden gitmek istemedik. Ücretsiz olarak füniküleri de kullandık ve tekrar indiğimiz yerden aynı otobüse binip havaalanına gittik…
Gerçekten bu tatilimin hiç bitmesini istemedim çünkü Lüksemburg ‘a bayıldım! Tek bir kötü yanı çok soğuk olması biz tam zamanında gitmişiz çünkü bizden bir sonraki haftanın hava durumu full karlı gösteriyordu. Toplu taşımanın ücretsiz oluşu harikaydı. Her yer tertemiz hiçbir yerde bir tane izmarit bile görmedim. Aşırı derecede temiz bir hava vardı. Malta ile karşılaştırdığımda özellikle kusursuzdu. Ama ilginçtir ki merkezde çarşı kısmında çok fazla homeless gördük… Ama genel olarak kesinlikle Lüksemburg ‘a gitmelisiniz zorlarsanız tüm Lüksemburg’u 1 günde bile bitirebilirsiniz.

TarzFikirler Editörü